28 Kasım 2010 Pazar

Evleri ayırdık!

Radikal 'türdeş getto'ları yerinde araştırdı. Artık kimse kendinden farklı olanla beraber yaşamak istemiyor.

“Sağlıklı nesiller sağlıklı besinlerle yetişir” selamlı Selam Hipermarket, Nur Mefruşat, Mevlana Giyim, Kuveyt Türk Bankası, Özel Şifa Hatun Sağlık Kabini, Tekbir Mağazası, Aygünler Restoran ve Yapı Kredi, Milano Kuaför, Aquapower Solarium, Mozaik Çarşı Fitness, Restorante il Padrino, Çeşme Dalyan Balık, Northshields... Ardı ardına saydığımız isimleri karşılaştırmak bile fazla söze hacet bırakmıyor sanki. Hangisi nerede bulmak çok zor olmasa gerek.

Mahalle baskısı yok çünkü hepsi aynı

‘Site’ denilen yerleşim birimleri, kent sosyologlarının uzun süredir araştırdıkları konular arasında. Siteler, etrafı duvarlarla örülü, kapısında güvenlik elemanları olan, ortak kullanım alanlarına sahip, yabancıların giremediği yapılanmalar. Siteleri, surlarla çevrili ortaçağ kentlerine benzetenler bile var. Bu konudaki bilimsel çalışmalara baktığınızda site yaşamına geçişteki en önemli neden, kent merkezlerinin giderek yaşanması zor, tehlikeli alanlara dönüşmesi. Düzen, çevre temizliği, estetik, emniyet, vb faktörler kent merkezinin dışında inşa edilen villalı/ bahçeli sitelerin ideal yaşam merkezleri olarak görülmesine yol açmış.

Doğaldır ki önceleri sitelere taşınanlar üst gelir grupları olmuş. Onlar için sitede oturmak kaliteli yaşam ve prestij sembolü. Bu yaşam biçimine orta üst ve orta sınıf aileler de rağbet etmeye başlayınca, daha kısıtlı imkânlarla satın alınabilecek, apartman bloklarından oluşan siteler ortaya çıkmış. Site yaşamına geçiş 1970’li yıllarda ilk önce ABD’de başlıyor, 1980’lerden itibaren tüm dünya kentlerine yayılıyor.

Kültürel bölünme
İstanbul da aynı çizgiyi takip eden kentlerden. Önce üst gelir gruplarına hitap eden siteler inşa ediliyor. Siteye geçişteki amaç da aynı. Benzer yaşam tarzları ve geliri olan ailelerin daha prestijli kabul ettikleri villalı, bahçeli, yüzme havuzlu sitelere taşınması kendilerini alt sınıflardan ayrıştırma amacını taşıyor. Daha sonra orta üst gelir gruplarına hitap eden apartmanlı siteler var. Bu site furyasına en son eklenenler orta sınıfların oturduğu, blok apartmanlardan oluşan, kendi alışveriş merkezleri ile donatılmış ‘site kentler.’

Başakşehir ve Ataşehir bu sonunculara iki örnek. Her ikisinde de orta sınıf aileler oturuyor. Emlak fiyatları aşağı yukarı aynı. Dolayısıyla sosyolojik olarak bu iki ‘site kent’i aynı sınıfsal kategoriye oturtup pek farklı olmadıklarını söylememiz gerekir. Oysa çok farklılar. Bu farklılık Türkiye’deki kültürel bölünmüşlükten kaynaklanıyor. Başakşehir İslami kesimin, Ataşehir ise laik kesimin ‘site kent’leri. Bu iki ‘kent’teki insanların giyim kuşamları, yaşam biçimleri, zevkleri, eğlence anlayışları farklı. Başakşehir ve Ataşehir iki farklı ‘cemaat’ yapılanması. Yapılanmalarında önemli olan sınıf değil, ‘kültürel bloklar.’

Bu ‘cemaatleşme’ bizi tedirgin mi etmeli? Şili’nin Santiago kentindeki siteler üzerine okuduğum bir makale, kentteki fakir ve orta sınıf ailelerin siteler kanalıyla kendi kimliklerini inşa ettiklerinden bahsediyordu. Ancak, bu inşa sürecinin daha önce kente hâkim olan yapıyı tümüyle değiştirdiği, sosyal farklılıkların kabulünü ve günlük yaşamdaki iç içeliği ortadan kaldırdığı uyarısı da yapılıyordu. Başakşehir ve Ataşehir’i gezdiğinizde, gerçekten de İstanbul’un pek çok semtinde hâlâ var olan farklı sınıf ve kimliklerin bir aradalığı bu sitelerde ortadan kalkmış gibi gözüküyor. Karşı kültürel bloktan olan aileler her ikisinde de var, ancak azınlıktalar.

Her ikisine de hâkim olan hava gettolaşmış ‘site kent’ler. Belki de Başakşehir ve Ataşehir, İstanbul’un gelecekteki yaşantısının habercileri. İnsanların bu gettolarda, kendileri gibi yaşayanlarla daha rahat, daha huzurlu oldukları kesin. Siteler özgür alanlar. Buralarda mahalle baskısı yok çünkü herkesin kimliği ve yaşam tarzı birbirinin benzeri. Ancak, bu rahatlık ve huzur aynı zamanda siyasete de tercüme edilmiş olan kültürel kimlik ve yaşam tarzı farklılıklarının daha da artması ve artık birlikte yaşayamama pahasına olabilir.

.............................

Siyaset bilimi eğitiminden sonra, kalkınma planlaması yüksek lisansı ve şehricilik üzerine doktora yapan Yaşar Adanalı'ya üzerinde araştırma yaptığı gettolaşma konusunu sorduk:
Toplu konut projelerinin gettolar yarattığı fikrine katılıyor musunuz?: Kesinlikle… Getto, kentin yoksullarının, belli bir etnik gruba mensupların aşırı yoğun bir şekilde yaşadıkları kentsel mekânı tanımlayan bir kelime. TOKİ`nin alt gelir grubuna yönelik, kentin bütününden kopuk, izole, tek tip formu ve fonksiyonları olan toplu konut projeleri bu tanıma uyuyor. Diğer taraftan varsıllar için geliştirilen, belli hayat tarzları konseptleriyle pazarlanan güvenlikli site projeleri de büyük şehirlerde hızla çoğalıyor. Bunlar da kentin varsıl gettoları. Çok keskin bir sınıfsal ayrım söz konusu.

Medyaya yansıyan en uç örnek Antalya´nın Lara semtindeki Feyziefe Sitesi`di. Girişinde Türk bayrağı ve Atatürk resmi bulunan tabelada, “Atatürkçü, laik, demokratik insanların yaşadığı sitedir’’ yazıyordu. Sonuçta bu dinamik bir süreç. Mekansâl ayrışma ve sınıfsal ayrımlar arasındaki ilişkiyi laiklik-muhafazakârlık eksenine indirgemenin, süreci hafife almak olduğunu düşünüyorum.

Avrupa’da, ABD’de, devlet yahut özel sermaye dilediklerinin bir arada yaşamasını sağlayacak siteler kurmakta özgür mü? Bu gettolaşma tehlikesini önden görüp de önlemini alan var galiba...: Aslında alınan önlemler çoktan tecrübe etmiş olmakla alakalı. Paris`in banliyölerinde, Londra`nın belediye evlerinde, New York`un gettolarında yaşayan yoksulların zamanla daha derin bir yoksulluk sarmalına girdikleri, hem toplumsal hem de mekansâl olarak dışlandıkları, buraların birer çöküntü alanına dönüştüğü bir gerçek. Bugün ayrışarak yaşama modelinin, TOKİ tipi toplu konut anlayışının çözüm yerine sorun ürettiğini, Avrupa ve Amerika yaşayarak öğrenmiş durumda. Şimdi de işin içinden çıkmaya çalışıyorlar. Tabii bu öğrenme sürecinde modelin işlememesini görünür kılan kentsel muhalefetin ve mücadelenin büyük rolü var.

Peki orta ya da uzun vadede Türkiye’de ne tür sonuçlar doğrucak bu gettolaşma? : Bize ne yazık ki ayrışarak yaşamanın modeli sunuluyor. Kent, lüks güvenlikli siteler, yoksullar için TOKİ`ler, plazalar, özelleştirilen kent merkezindeki okulların yerini alacak kent dışındaki kampüs okullar, üretim için organize sanayiler, alışveriş için AVM`ler, orta-alt gelir grubu için outlet`ler derken birbirinden kopuk bölgelere, adacıklara bölünüyor.

Bu tipte kent yaşamı ekonomik olarak kırılgan, toplumsal olarak dışlayıcı, kültürel olarak zayıf, mekânsal olarak kopuk, ekolojik olarak da sürdürülebilir olmaktan uzak.


Kaynak: BERRİN KARAKAŞ (Arşivi) - 28/11/2010
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=1030526&Date=28.11.2010&CategoryID=77






 
 

Hiç yorum yok: