24 Temmuz 2010 Cumartesi

Çeşme Marina harika, Alaçatı ise Kabus!

Çeşme Marina harika, Alaçatı ise kâbus! Fredy Şloser

Taraf gazetesinde bir yazı çıktı sizlere kendimce ekler yaparak aktarmakta fayda görüyorum.

15 yıldır Alaçatı’da oturan Çeşme ve Alaçatı aşıklısı, doğa dostu bir İzmir’liyim.

“İnanmayın Alaçatı’nın bozulmadığına, özgünlüğünü koruduğuna filan, onlar promosyon yazıları.. hani bazı yazarlar davet edilir, ağırlanır önce, ağırlananlar da dönüşlerinde davet edenleri ağırlarlar ya, o hesap.. yoksa Alaçatı bir kâbus artık!

Her şeyden önce bir görüntü kirliliği var! Bana göre muhteşem bir kitsch olma yolunda hızla ilerliyor.

Tabela, ilan, rastgele mal teşhiri, butiklerin dışında sallanan çantalar, kapı tokmakları, sabunlar, oburca yol işgali; daracık sokakta masalar, sandalyeler... o güzelim taş evlerin altları oyulup oyulup bar, restoran, kafe.. o da değilse takı, ayakkabı, butik olmuş. (Ayrıca tek bir kişinin bile başını kaldırıp da, taş evlerin mimarisini izlediğini görmedim ben; çoğunluk, nerede yürüdüğünü fark edemeden yürüyor çünkü.) Kemalpaşa Caddesi, Bodrum’un Barlar Sokağı’na dönmüş. Çeşme ve Alaçatı sahilinin o meşhur rüzgârlarını hissetmek ne mümkün daracık piyasa caddesinde.. kesif bir insan kokusu hâkim, terle karışık parfüm buharları.. atmosferi yırtıp çıkmak istiyorum!

Alaçatı Port projesi resmen Alaçatı’nın idam fermanı olmuştur.

Dünyaca ünlü bir Windsurf koyunda bu projeyi uygulayabilecek zihniyetler olduğuna halen inanamıyorum. Rant olunca inanmak gerektiğini şimdi anlıyorum!

Belediye dahi Alaçatı’ya göstermediği ilgiyi ne yazıkki Alaçatı Port’a göstermektedir.

Alaçatı’nın o özgün Ege köyü havası hak ile yeksan olmuş; orası sadece bir tüketim mahallesi artık, eh bir de boy gösterme caddesi tabii.

Başlangıçta Alaçatı’yla ilgili niyetler iyiydi muhakkak.

Ama iyi niyetlerle iyi eserler verilemiyor işte her zaman!

Bakınca herkes de memnun görünüyor halinden ya.. o da bir ayrı şaşırtıcı husus. Kahveler tıklım tıklım.. o kadar dar ve kalabalık bir sokakta oturup yemek yemenin, kahve içmenin nesi zevkli ben çıkaramadım.. gerçi pek insan canlısı olduğum söylenemez ama.. bu kadarı da, benim diyen insan arsızı için bile fazla bence.

Alaçatı, Ege’nin İyonya bölgesinde kurulmuş eski bir Rum köyü aslında. Orijinal adının Agrilia olduğu söyleniyor. Ne var ki bugün o eski kültüründen –taş evler hariç- doğru dürüst bir şey kalmamış pek. İnsanın eski kültürleri hatırlatan neredeyse hiçbir objeyle (imitasyon, reprodüksiyon..) karşılaşmaması, Agrilia hatırası olarak hediyelik eşyaya bile rastlamaması, bu kültürün tarafımızdan nasıl unutturulduğunu da gösteriyor.

Belediye’nin –hiç olmazsa- Alaçatı girişine, Alaçatı tarihiyle ilgili bilgi veren –kolaylıkla görülebilecek bir yere- tarihçe tabelası koyması gerekmez mi? Alaçatı’yı ziyaret eden yerli ya da yabancı turistin bilgi sahibi olarak Alaçatı hakkında fikir üretmesi ve böylece bu çok özel köy ve çevresiyle ilgili sadece tüketici değil, üretici bir nosyon sahibi olması iyi olmaz mıydı?

İnsan, Alaçatı’nın o güzel evlerinin taşlarına sinmiş eski müzikleri duymak istiyor. Bir Alaçatı müzesinde dolaşıp, tarihî güzellikleriyle karşılaşmak istiyor mesela. Ama ortada ne eski müzikler var, ne de bir müze!

Alaçatı’da olması gereken kültür turizmi yerine, şu anda sadece hedonism turizmi var, o da oldukça –şişirilmiş- arabesk rakamlara ve sığ bir kaliteye sahip.

İyi haber ise yeni açılan Çeşme Marina.

Ve Marina’da açılan Monk by Babylon.

Ve Monk by Babylon’da sahneye çıkan Della Miles.

Babylon Alaçatı’yı dört yıl işlettikten sonra, yerlerini kaybeden Babyloncuların, bu sezon Babylon Aya Yorgi ile beraber açtıkları ikinci mekân Monk’ta, sabah erken saatlerden 02:00’ye kadar servis veriliyor. Monk by Babylon’da, yaz boyunca ünlü müzisyenlerin canlı performansları izlenecekmiş. Ben, Della Miles’ı dinledim. Klasik soul ve caz karışımı repertuarıyla unutulmayacak bir küçük konser verdi. Monk by Babylon, sade şıklığı, protokole prim tanımayan tavrı, makul fiyatları, lezzetli yemekleri ve içecekleriyle kaliteli popüler bir müzik kulübü. Aynı zamanda Marina’nın en güzel, en rüzgârlı, en serin ve manzaraya en hâkim noktasında.

Çeşme Marina’ya gelince.. Çeşme’de marinacılık yeni bir kültür kazanmış. Maren kültürüyle, bölgesel kara kültürü mezc olmuş. Genellikle marinalarda rastlanan tek düzelik, mekaniklik, donuk ve soğuk modernite görüntüsü; yerini su ile taşın, tekne ile kıyıdaki dondurmacının, basit ama zevkli masası sandalyesiyle buluştuğu bir uyuma dönüşmüş. Çeşme’ye özgü mimariden ve yapı malzemesinden esinlenerek oluşturulmuş butikler, kafeler, gezinti yolları ve küçük meydanıyla Çeşme Marina, başarılı bir couleur locale imitasyonu özelliğinde; yeni ve modern bir proje olmasına rağmen de kültür vaat eden, bütünüyle tüketici olmayan bir açık proje; Doğu Akdeniz’in, Ege’nin, marinacılıkta örnek alınacak bir işletmesi olacaktır bana göre.”


Kaynak: http://www.yarimada.org/author_article_detail.php?article_id=529

Hiç yorum yok: